11 Nisan 2010 Pazar

RASÛL-I EKREM (S.A.S.)'IN ÜSTÜN AHLÂKI

7- RASÛL-I EKREM (S.A.S.)'IN ÜSTÜN AHLÂKI
"Allah'im beni ahlâkin en güzeline yönelt. Kötü ahlâktan uzaklastir"(464).
Rasûlüllah (s.a.s.)Efendimiz, simâca insanlarin en güzeli, ahlâk yönünden de insanlarin en üstünüydü(465). "Sizin en hayirliniz, ahlâken en üstün olaninizdir." (466) "Ben ancak güzel ahlâki tamamlamak için gönderildim".(467) buyurmustu. Nitekim Kur'ân-i Kerîm'de "Aziz Peygamberim, süphesiz sen en üstün bir ahlak üzeresin", buyurulmustur.(468)
Rasûlüllah (s.a.s.)'in yasayisi, Kur'ân-i Kerîm'in sanki canli bir tablosuydu. Esi Hz. Âise'den Rasûlüllah (s.a.s.)'in ahlâki sorulunca:
-"Siz Kur'ân-i Kerîm okumuyor musunuz? O'nun ahlâk'i Kur'ân'dan ibâretti"" diye cevâp vermisti.(469) Çünkü O'nun yasayisi ve bütün davranislari Kur'ân-i Kerîm'in insanlara gösterdigi hidâyet yolunun uygulanmasiydi. Nitekim, sâdece sözleriyle degil, yasayisi, fiil ve davranislariyla da uyulmasi gereken en güzel örnek oldugunu Yüce Kitâbimiz Kur'ân-i Kerîm beyân etmektedir: "Sizin için Allah Rasûlünde en güzel örnek vardir".(470)
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) güler yüzlü, nâzik tabîatli, ince ve hassas rûhlu idi. Kati yürekli, sert ve kirici degildi. Agzindan sert ve kaba hiç bir söz çikmazdi. Kur'ân-i Kerîm'de bu konuda: "Allah'in rahmeti eseri olarak, sen onlara yumusak davrandin. Eger kaba ve kati kalbli olsaydin, süphesiz etrafindan dagilip giderlerdi."(471/1) buyrulmaktadir.
Rasûlüllah (s.a.s.) baskalarini tenkit etmez, kimsenin ayibini yüzüne vurmazdi.(471/2) Yanlis ve hoslanmadigi bir davranis görürse, "içinizden bazi kimseler, söyle söyle yapiyorlar..." seklinde, bu davranislari yapanlarin kim olduklarini belli etmeden ve hiç kimseyi kirmadan yanlis ve hatalari düzeltirdi.(472) Kimsenin sözünü kesmez, konusmasi bitinceye kadar dinlerdi. Tartismayi sevmez, sözü gereginden çok uzatmazdi. Kendini ilgilendirmeyen seylerle mesgul olmaz; kimsenin gizli hallerini arastirmazdi. Allah'a hürmetsizlik olmadikça, sahsina yapilan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bagislar, eline imkân geçince öc almayi düsünmezdi. Ancak Allah'in yasaklarini çigneyenlere hak ettikleri cezâyi verirdi.(473) Nitekim, Mekke'nin fethedildigi gün, daha önce kendisine her türlü kötülügü ve hakareti reva gören Mekke müsriklerine:
-"Bugün size geçmisten dolayi azarlama yok", (Yûsuf Sûresi, 92) serbestsiniz diyerek hepsini affetmisti.(474)
Iffet ve hayâ yönünden, kösesinde oturan bâkire kizdan daha utangaçti.(475) "Hayâ imandandir".(476) "Hayâ ancak hayir getirir"(477) buyurmustur. Bir seyden hoslanmadigi zaman açikça söylemez, bu durum yüzünden anlasilirdi.(478) Hiç bir yemegi begenmezlik etmez, arzu etmezse yemezdi(479). Elini yikamadan ve "Besmele" çekmeden yemeye baslamaz. Allah'a hamdetmeden de sofradan kalkmazdi.
Bütün insanlari esit tutar, zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrimi yapmazdi. Mekke'nin fethi esnâsinda Fâtima adli bir kadin hirsizlik yapmis, soylu bir âileden oldugu için bu kadina cezâ verilmemesi istenmisti. Bu olayla ilgili hutbesinde Rasûl-i Ekrem:
"Sizden önceki ümmetlerin helâk edilmeleri ancak su sebepledir: Onlar, içlerinden zengin ve soylu bir kimse hirsizlik yaptigi zaman onu birakirlar fakir ve zayif bir kimse çaldiginda ise ona cezâ verirlerdi. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed (s.a.s.)'in kizi Fâtima da çalmis olsaydi, muhakkak elini keser, cezâsiz birakmazdim" (480) buyurdu.
Her bakimdan kendisine güvenilirdi. Verdigi sözü mutlaka zamaninda yerine getirirdi. Dürüslükten ayrildigi, saka bile olsa yalan söyledigi hiç görülmemistir. Bu yüzden O'na henüz Peygamber olmadan "Muhammedü'l-emîn" denilmisti. Nitekim Peygamberligini ilan ettigi zaman, iman etmeyenler bile O'na "yalanci, yalan söylüyor", diyememistir.(481) En yakin hisimlarini Safâ tepesine toplayip onlari Islâm'a dâvet için, "Size su dagin arkasinda düsman atlilarinin bulundugunu söylersem, bana inanir misiniz?" dedigi zaman: "Hepimiz inaniriz çünkü Sen yalan söylemezsin" diye cevâp vermislerdi.(482) Kendisi böyle oldugu gibi, herkesin dürüst olmasini isterdi. "Dogruluktan ayrilmayiniz, çünkü dogruluk, iyilik ve hayra götürür, Iyilik ve hayir da, kisiyi Cennet'e ulastirir. Kisi dogru söyleyip dogrulugu aradikça, Allah katinda siddîkler zümresi'ne yazilir. Yalan sözden ve yalanciliktan sakininiz. Çünkü yalan insani kötülüge sevkeder. Kötülük de kisiyi Cehennem'e götürür, Insan yalan söylemege ve yalani aramaga devâm ede ede, Allah katinda nihayet yalanci yazilir" (483), buyurmustur.
Rasûlüllah (s.a.s.) insanlarin en cömerdi ve en kerîmiydi. (484) Eline geçen her seyi muhtaçlara dagitir, kimseyi eli bos çevirmezdi.(485) "Ben ancak dagiticiyim, veren Allah'tir", der(486) ihtiyâcindan fazla bir seyin kendinde veya evinde bulunmasini istemezdi. "Uhut Dagi altina çevrilip de benim olsa, borcum için ayiracaklarim müstesna, ondan tek bir dînârin bile üç geceden çok yanimda kalmasini istemezdim" (487) buyurmustur.
Son derece mütevâzi ve alçak gönüllü idi. Bir topluluga geldiginde, kendisi için ayaga kalkilmasini istemez, nereyi bos bulursa, oraya otururdu. Arkadaslari arasinda otururken ayaklarini uzatmazdi. Arkadaslari her isini yapmayi kendileri için seref ve cana minnet saydiklari halde, bütün islerini kendi görür, ev islerinde hanimlarina yardim ederdi.(488) Methedilmesini ve asiri hürmet gösterilmesini istemez,"Hristiyanlarin Meryem oglu Isâ'ya yaptiklari gibi yapmayiniz. Ben sâdece Allah'in elçisi ve kuluyum"(489) derdi. Fakîr kimselerle düsüp-kalkmaktan, yoksullarin, dullarin, kimsesizlerin islerini görmekten zevk alirdi. Buldugunu yer, buldugunu giyer, hiç bir seyi begenmezlik etmezdi.(490). Yiyecek bir sey bulamayip aç yattigi bile olurdu.
Bütün islerini tam bir düzen ve nizâm içinde yapardi. Namaz ve ibâdet vakitleri, uyku ve istirahat için ayirdigi saatler, misâfir ve ziyâretçilerini kabûl edecegi vakitler hep belirliydi. Vaktini bos geçirmez, her ânini faydali bir isle degerlendirirdi. "Insanlarin çogu iki nimetin kiymetini takdirde aldanmislardir: Sihhat ve bos vakit", buyurmustur(491).
Ahlâkli ve faziletli sanilan nice kimseler, yakindan tanindigi zaman, pek çok kusurlarinin bulundugu görülür. Insani en yakindan taniyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hallerini en iyi bilen, süphe yok ki esidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) ilk vahiy'den sonra gördüklerini anlattigi zaman esi Hz. Hatice:
-"Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-i Hak hiç bir vakit seni utandirmaz. Çünkü sen akrabani gözetirsin, isini görmekten âciz kimselerin agirliklarini yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandiramayacagini kazandirirsin. Misâfiri agirlarsin, Hak yolunda herkese yardim edersin..." diyerek(492) O'nun Peygamberligini hemen kabûl etmis, en küçük tereddüt göstermemistir.
Çocuklugundan itibâren 10 yil hitzmetinde bulunan Hz. Enes:
-Rasûlüllah (s.a.s.)'e 10 yil hizmet ettim. Bir kere bile cani sikilip, öf, niçin bunu böyle yaptin, neden sunu söyle yapmadin, diye beni azarlamadi", demistir.(493)
Kâinâtin Efendisi, Rabbimizin Yüce Elçisi Sevgili Peygamberimizin büyüklügünü, üstün ahlâkini ve örnek yasayisini gerektigi sekilde bu satirlar içinde anlatmak süphesiz mümkün degil. O'nun büyüklügünü ve ahlâkinin yüceligini bir parça sezdirebilmissem, kendimi bahtiyâr sayarim.
"Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.
Medyûndur o Masûm'a bütün bir beseriyyet;
Yâ Rab, bizi mahserde bu ikrâr ile hasret"(494).
Salât ve selâm O'na, âline, ashâbina ve yolunda olanlara.
--------------------
(464) Müslim, 1/535 (Hadis No: 771)
(465) el-Buhârî, 4/ 1819 (Hadis No, 2337); Tecrid Tercemesi, 9/311 (Hadis No:1449)
(466) el-Buhârî, 4/166; Müslim 4/1810 (Hadis No 2321); Tecrid Tercemesi 9/318 (Hadis No:1456)
(467) Mâlik, el-Muvatta, 2/904 (nesr, M. Fuad Abdülbaki) Kahire, 1370/1951
(468) Nûn Sûresi, 4
(469) Müslim, 1/514 (Hadis No: 746)
(470) el-Ahzâb Sûresi, 21
(471/1) Âl-i Imrân Sûresi, 159
(471/2) el-Buhârî, 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1460)
(472) Ebû Dâvûd, 2/550
(473) el-Buhârî, 4/166; Müslim, 4/1813 (Hadis No: 2327); Ebû Dâvûd, 1/550; Tecrid Tercemesi, 9/319 (Hadis No: 1457)
(474) Ibn Hisâm 4/54; Ibnü-l Esîr, a.g.e., 2/252; Zâdü'l-Meâd, 2/394; Tecrid Tercemesi, 10/340-341
(475) el-Buhârî, 4/167; Müslim 4/ 1809 (Hadis No: 2320); Tecrid Tercemesi, 9/320 (Hadis No: 1459)
(476) el-Buhârî, 1/11; Tecrid Tercemesi, 1/32 (Hadis No: 23)
(477) el-Buhârî 7/100; Tecrid Tercemesi, 12/163 (Hadis No: 2001)
(478) el-Buhârî 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1460)
(479) el-Buhârî 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1461)
(480) el-Buhârî, 5/97 ve 8/16
(481) el-Enâm Sûresi, 33
(482) Tecrid Tercemesi, 9/285
(483) el-Buhârî, 7/95; Müslim, 4/2013 (Hadis No. 2607); Ebû Davût, 2/593; Tirmizi 4/347 (Hadis No: 1971)
(484) el-Buhârî, 4/167; Müslim, 4/1802 (Hadis No: 2307)
(485) Müslim, 4/1805 (Hadis No:2311)
(486) el-Buhârî, 1/26; Müslim, 2/719 (Hadis No:1037)
(487) el-Buhârî, 3/82; Tecrid Tercemesi, 7/376 (Hadis No: 1075); Riyâzü's-Sâlihîn, 1/501-503 (Hadis No: 467-468)
(488) el-Buhârî, 1/64, 1/193; Tirmizi, 4/654 (Hadis No: 2489)
(489) el-Buhârî, 4/142; Tecrid Tercemesi, 9/213 (Hadis No: 1405)
(490) el-Buhârî, 4/167
(491) el-Buhârî, 5/170; Tirmizi, 4/550 (Hadis No: 2304)
(492) el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No:3)
(493) el-Buhârî, 7/82; Müslim, 4/1084 (Hadis No: 2309); Tecrid Tercemesi, 12/148 (Hadis No: 1987)
(494) Mehmet Akif, Safahat, VII. Kitap (Gölgeler), "Bir Gece" baslikli siirden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder